Onu yerinden kıpırdatamadılar

Herbert Kohl bir otobüs boykotunu anlattığı inceleme kitabının adını “She Would Not Be Moved” koymuş. Türkçeye “onu yerinden kıpırdatamadılar” şeklinde çevirebileceğimiz bu cümle pekala günümüzde de bir slogan olarak kullanılabilir. “Bir kere Pandora’nın kutusu açılmaya görsün” der gibi. Formül basittir: Bütün “kötülükler” bir kutuya tıkılır, üzerine kilit vurulur ve dünya iyilerin olur! Bu arada “iyiler kimdir?” sorusu bekleyecektir; “kutunun anahtarı hangi hakla, kimdedir, niçin?” sorularıyla birlikte…

1955 yılının 1 Aralık’ı. Alabama’daki kutu açılmak üzere. Rosa Parks her zamanki gibi evinden işine gidiyor. “Renkliler” bölümünün hemen önündeki sırada oturmuş. Kısacası “beyazlar”ın yerini ihlal etmek üzere. Otobüs kalabalıklaşıyor ve şoför, Parks’tan yerini beyaz Amerikalı yolcuya vermesini istiyor. Bu Parks’ın başına ilk kez gelen bir olay değil. Daha önceleri de kendisinden bu istenmiş, o da her seferinde itiraz etmiş, şoförse ya üzerinde durmuyor gibi yapmış ya da onu otobüsten indirmişti. Ancak bu kez tarihin talihle kesiştiği bir ana denk düşüyor rastlaşma. Kendisi de Beyaz bir Amerikalı olan şoför isterik bir biçimde ısrar ediyor; Rosa Parks ise duruyor.

Duracak. Bir mil bile kıpırdamadan yerinde; gözlerini pencereden sızan sıcak güne çevirecek; günün ve zamanın asfalttan buharlaşmasına.

Bekleyecek.

Hayatı alegorik sınırlarla çizili esas oğlan otobüs şoförü polis çağırıp onu tutuklatıncaya kadar bekleyecek Parks.

Ve ardından 381 gün süren bir boykot başlayacak. Hava ya da mesafe ne olursa olsun kilometreler kat eden Afro-Amerikalıların uzun yürüyüşü. Günümüzde ders kitaplarına bir efsane olarak yansıyan Rosa Parks’ın inadının karşılığı bu: Eşitlik fikrinin yeniden düşünülmesi.

Rosa Parks, bugün ABD’nin otantik kimlik arayışına cevap veren ve meşruiyet kazanmış  marka bir isim olsa da, hiç kuşku yok ki, temsil ettikleriyle kıyılara itilen ve alabildiğine yok sayılanların dünyasına da ait. Bu dünyada kendilerinden çalınanı arayan ve bunu ararken yeni bir umudu inşa etme hakları sürekli ellerinden alınan kocaman bir dünya nüfusuna da gönderme yapıyor Rosa Parks adı.

Her karşı çıkışın Kartezyenleşmeye kaydığı günümüzde, mücadelesine kendi adını koyabilmeyi alçakgönüllülükle gerçekleştirmiş ve dünyaya kafa tutmayı içselleştirmiş Rosa Parks gibileri olduğu müddetçe özgürlüğe biraz daha yakın olma şansımız var. Örneğin, Iraklı annelerin yanında olma şansımız var -hâlâ.

Kendi sesimizi bularak “Hayır” deme şansımız.

Savaşa ve tarihin nesneleri olmaya hayır diyebilme hakkımız.