Örümcek Kadının Öpücüğü

Deniz Gezmiş’le Bülent Ersoy’un arkadaş olabileceği fikri birçok kişiyi şaşırttı. öyle ki bunun üzerine ilginç açıklamalar yapıldı. Bu açıklamalardan en ilginci Deniz Gezmiş’in arkadaşlarından biri olan Bozkurt Nuhoğlu’ndan geldi. “Benim en sevdiğim filmlerden biri örümcek Kadının öpücüğü’dür. Bilenler bilir, filmin kahramanlarından devrimci karakter, cezaevinde bir eşcinselle aynı hücreyi paylaşır ve filmin ilk yarısında yılların ezberiyle hücre arkadaşına, bir devrimciye yakışmayacak şekilde davranır. Ama sonra hatasını anlar. Ben de o devrimcinin durumundayım. Yılların alışkanlığıyla, koşullanmışlığıyla, ezberiyle hatalı davrandım” dedi.

Bu açıklaması bir özürdü. Daha önce yapmış olduğu “Deniz, karakteri düşük insanlarla hiçbir surette ve hiçbir mekânda beraber olmamıştır. Bu insanlardan nefret ederdi. Bu kadın kılığındaki erkeğe, erkek kılığındaki kadına lanet olsun. Yalan söylemesin, Deniz’in arkadaşları onu cezalandırır” şeklindeki açıklamasına yönelik bir özür.

Kendisine özür açıklaması için teşekkür edelim çünkü böylelikle solculuğun homofobik bir üsluba (en azından günümüz koşullarında) bürünemeyeceğini de kanıtlamış oldu. özellikle eşcinsellere yönelik nefretin gemi azıya aldığı bu günlerde solculuğa, devrime, devrimciliğe referans verilerek eşcinselliğe fatura çıkartılması pek parlak bir tutum sayılmaz.

İşin aslı homofobya, kısaca kendi gibi olmayana duyulan nefret, şişede durduğu gibi duran bir hikâye değil. özellikle eşcinsellere yönelik bu nefretin meleze, kendinden farklı olana yönelik tavrı en olmadık zamanlarda bizzat bu sözcükleri sarf eden insanları zor duruma düşürebiliyor. Solcusu, sağcısı, İslamcısı, kadını, erkeği… Yaşamını eşitliğe adamış birinin küt diye kutsal kitaplara referans vererek eşcinselliği karalaması, bunu bir arıza olarak ifade etmesi ve kendini bu falso üzerinden (sanki bu falso yetmezmiş gibi) tanımlamaya çalışması içler acısı manzaralara yol açabiliyor. Böyle insanlardan ürküyorum çünkü onların öncelikle kendilerinden kaçtıklarını düşünüyorum. Kendinden kaçan ve kendini nefretleriyle inşa eden insanla iletişime giremezsiniz, zira onlar hep haklıdır!

Türkiye’de solun nasıl büyük badireler atlattığını yakın geçmişte yaşananlardan biliyoruz. Ancak Bozkurt Nuhoğlu’nun ikinci açıklamasındaki şu cümlesi de çok önemli: “Yılların alışkanlığıyla, koşullanmışlığıyla, ezberiyle hatalı davrandım.”

Yılların alışkanlığı… Nedir bu? Devrimi, dönüşümü, değişimi kendine hedef belirleyen bir oluşumun homofobyayla ne ilgisi olabilir diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım.

Sahi devrim kimle gerçekleşecekti?

Deniz Gezmiş’in Bülent Ersoy’la arkadaş olmuş olma fikri bana hoş geldi. Ne sistemi eleştirmeye, ona karşı çıkmaya olan inancımı yitirdim ne de Bülent Ersoy’un kendi yaşamını seçebilme ve bu uğurda mücadele edebilme cesaretine duyduğum saygıyı. 12 Eylül’de şarkı söyleyenler generalin karşısında ışıl ışıl gülümserken, Ersoy darbeye tek başına kafa tutmuş biriydi. Keza bugün de “oğlum olsa askere göndermezdim onu” diyen biri.

Sahi devrim nedir?

***

Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, Kısa Film Yarışması’nın bu seneki teması çok güzel:

Size Baba Diyebilir miyim?

Festival 15. yılında kısa filmcileri koruma, güç, aidiyet, korku, teslimiyet, dokunulmazlık, güven, yakışıklılık, hiyerarşi, şefkat, karanlık, şiddet, erk, erkeklik gibi başlıkları sorgulamaya davet ediyor. Son başvuru tarihi 16 Mart 2012. Jürinin

değerlendirmesi sonucunda dereceye giren filmler, 10 Mayıs akşamı Ankara’da yapılacak törende sahiplerini bulacak.