Oyunlar

‘Sorunlar onları yaratanların mantığıyla çözülemez’ demiş Albert Einstein. Ancak biz bunu bilecek yaşta değildik o zamanlar. Bilebildiğimiz elimizde üç tane taş olduğuydu. Bir de onları oynatabileceğimiz eften püften bir kare. Üç taş dendi mi Arzu’dan iyisi bulunmazdı. Taşları arka arkaya, yan yana en hızlı sıralayarak hayatı en kestirmeden çözenimiz, baş oyuncumuz, Üç Taş Arzu’ydu o. Farklıydı. İp atlama, saklambaç, şu bu derken bir öğretmenin araladığı kapıdan geçip satranç da oynamaya başladı. Kısacası oyunun felsefeyle kurabileceği en direkt bağı aynı oyunculuk ruhuyla hayatına ilk katanlarımızdandı. Şah Mat Arzu, o zaman oldu. Derken araya mesafeler girdi, yollar çatallandı. Yılların haşarı rüzgârları hepimizin ruh ve bedenine yıpranmanın izlerini bıraktı. 
Ondan gerçek anlamda tekrar haberdar oluşum ise Einstein’inkine yakın sarf ettiği tuhaf sözlerle oldu. Nikahına davetliydim. Bir gelinin sarf edebileceği en son sözlerden birini o zaman etmiş, mat olmaktan bıkmış, yani aslında aynı yerlere takılıp kalmış bir arkadaşını (evet o bendim) en olmayacak bir zamanda ‘sürekli aynı hamleleri yaparsan sonuç hep aynı olur be kızım!’ diyerek kendine getirmeyi denemişti. Kırk yıllık Arzu olmuştu sana En Kuantum Gelin Arzu! 
Ancak o yaz gününde tüller içinde söylediklerini hayat içinde gerçekten keşfedebilmem için daha çok mat olmam gerekecekti. Malum, herkesin mat olma ve bundan ders çıkarma potansiyeli kendineydi ve bereket ki zaman devingenliğiyle sonsuzdu.
***
Einstein’ın sözünü ve bizim Arzu’yu hatırlamak farz oldu bu hafta. CHP’nin çatı adayını öğrendikten sonra düşünmeye başladım. Hemen belirteyim ki ne CHP’yi ne de çatı adayını yerden yere vurmaya niyetliyim. Zaten bunu yeterince yapan var ve besbelli daha da olacak.
Benim burada asıl dile getirmek istediğim daha genelgeçer bir tavıra ilişkin. CHP’nin sosyal demokratlıktan ‘adeta’ ürken tavrına yönelik bir eleştiri olarak da kabul edilebilir. Uzaklara gitmeye gerek yok, son yaşadığımız seçimleri de işin içine katarak CHP’nin katetmeye çalıştığı yolu, kendine dair bir yol çizme pratiği değil, rakibine karşı sürekli olarak bir strateji belirleme olarak görenlerdenim. Zorlandıklarını, yaşadıkları gelgitleri az çok tahmin etsem de, onları risk alma yolunda destekleyebilecek insanların olduğunu unutmasınlar. Risk alınabildiği müddetçe de kendine ait bir yol çizmenin, dolayısıyla gerçekten var olma şansının olduğunu. 
Siyaset, kendi kuralları olan bir oyunsa, bunun felsefi boyutunu düşünmemek kısa vadede günü kurtarabilir, hatta rakibinizi de o anlığına paniğe sevk edebilir. Ancak sizi gerçek oyuncu yapan ve bir oyuncu olarak özgün hamlenin ne demek olduğunu keşfettiren bunlar mıdır? 
Peki ya kazanmak? Kazanmak için, ‘o, şu, bu ne der’ kaygılarını bir yana bırakıp öncelikle kendi yolunuzu çizmeye cüret etmelisiniz. Sonrası kendiliğinden gelir. Yenmekle yenilmenin arasındaki  ince fark olsa olsa budur.