Paketten yayılan gül suyu kokusu

Demokrasi paketinin açıklanmasından bir gün önce ülkemizde bir genci daha yitirdik… Henüz paketin muhteşemliğine dair cümleler ortalıkta gezinmeye başlamadan önceydi. Hatta Uluslararası Af Örgütü’nün ülkemizde yaz mevsiminde gerçekleşen şiddeti gözler önüne serdiği düşündürücü raporu da henüz dolaşıma girmemişti.

Kimi valiler koltuklarına iyice sarılmış, bir sonraki görev yerlerini hesaplıyor, benzer duygulara kapılmış emniyet müdürleri de görevlerinin kutsallığına dair repliklerini yineliyorlardı.

İstanbul Gülsuyu’nda bir gencimizi o sıralarda yitirdik işte. Ve bir genci yitirmenin arkasından Gülsuyu’nun temsil ettiklerini düşünmeye başladık.

Aslında korunan kim…

Gülsuyu’nda yaşananları bugüne, hatta demokrasi paketine eklemleyebileceğimiz çok önemli bir nokta var. Gülsuyu kentsel dönüşüm projesine ne zamandır direnen bir yer. Peki bu ne demek? Bu insanlar neden bu projeye karşı direniyor?

Kentsel dönüşüm, umulanın, beklenenin tersine oradaki insanın yaşamına el atmak ve bölgeyi belli çıkarlar çerçevesinde yönlendirmek demek de, o yüzden. Bunun örnekleri o kadar çok ki; hemen aklıma Sulukule’de yaşananlar geliyor…

İnsanlara toplu konut vaadiyle gidiyorsanız, onları kendi yaşam alanlarından koparıp dağ başındaki evlere tıkarak, daha doğrusu onları yaşamdan yalıtarak vaadinizi yerine getiremezsiniz. Bunu yaparken kâr amacı gütmeye başladığınızda ise sosyal bir hizmet değil başka bir şey yapıyorsunuzdur zaten.

Ne yazık ki, evet ne yazık ki ülkemizde demokrasi ile kurulan bağ ne ise kentsel dönüşüm projeleriyle kurulan bağ da aynısı. Bu projeler, bazı kişilerin üstünlüğünü ve ayrıcalığını, öncelikli olarak rantçıyı, çeteciyi ve mafyayı gözeten bir üslupla kendine yol çiziyor. Kurtarılmış mahalle gerçeği bahane edilerek yeni kurtarılmış bölgeler oluşturulması, sorunun kaynağına inmek yerine sorunu pekiştiren ve şiddete bir kez daha davetiye çıkaran bir tavır. Bu yüzden sorunun bir talan sorunu olduğunu, dahası kentsel dönüşüm projesi başlığı altında insanların telef olduğunu anlamak ya da anlatmak için özel cümlelere ihtiyaç yok. Bu projeler, insanlara ev değil barınak sunuyor. Buradan en çok kazanansa sermayenin gücü. Ve bu güç sürekli olarak ‘korunuyor.’

Bu arada, her zaman olduğu gibi karşılıklı çekilmiş silahların ve üretilen şiddetin karşısındaki yalın gerçeğin hükmü kalmıyor. Çünkü şiddet her şeyi örtüyor ve saklıyor. Demokrasi mi? O zaten başka baharların adı, besbelli.

Dikkatli olalım

Paket açıklandıktan sonra gördüklerimiz ise yakın zamanda tanık olacaklarımız konusunda ‘dikkatli olalım’ niteliğini taşıyor. Ne yazık ki bu pakette insanlarına gerçekten inanan, onlara samimiyetle eşit mesafeden bakan bir vaat göremedim. İnsan hak ve özgürlüklerine dair kuşatıcı bir söylem yoktu pakette. ‘Olmasını bekliyor muydun?’ diye sorabilirsiniz. Beklemiyordum ama her anlamda bu ülkenin kazanmasını da arzulayanlardandım. İnsanlık ve savaş suçlarına, nefret suçlarına, faili meçhullere yönelik en ufak bir açık kapı olmaması bu suçların ve elbette orantısız şiddetin devam edeceğini söylüyor bizlere. ‘Ben dedim oldu’ zihniyetinin devam edeceğini.

‘Ben dedim oldu’ diye ‘olur mu?’ Nicedir oluyor. Demokrasinin bir çoğulluk fikri olduğu sürekli sümen altı ediliyor. Ve bu çoğullukta, defalarca tekrarlamış olduğum gibi HERKES var kardeşim. Herkes var. Ana dilini konuşmak isteyen de, çocuğunun katilini bulmak isteyen de, tecavüzcüsüyle evlenmek istemeyen de, kentini, mahallesini savunmak, yaşamı insana dair kamusal bir mekân ve alan olarak yaşamak isteyen de…