PANPİŞ’in günlüğünden

Röntgen devam ediyor! Yaratıcılığı karlanarak olsa da. Görüntü gittikçe sıradanlaşıyor. Sonunda her şeyi açsa, gösterse sanırım bu da anlamsızlaşacak bir süre sonra. Hatta zamanla o bedenin içinde dolaşanları da görmek isteme eğiliminden bahsedebiliriz. Tüketmekse tüketmek. Ama ona biraz daha zaman var.

Peki şu anki hal ne diyor? Bir sır değil bu. ‘Kadınlar seyredilişlerini seyreder’ der John Berger. ‘Görme Biçimleri’ adlı kitabı bu işin neredeyse klasiğidir. Okumayanlara ve özellikle medyayla ilgilenenlere acilen önerilir. En azından panpiş maceralarını izlemekten bir parça yorulmuşlara. Kadın bedeninin nasıl görselleştirildiği hususunda tarihsel bir döküm verir kitabında Berger. Resim sanatından fotoğraflara, duvarlardaki afişlerden reklamlara kadar uzanan geniş bir yelpazede bunu tartışır. Paragrafa başlarken söylediğimiz cümleyi kafalarımıza kazır: Erkekler seyreder, kadınlarsa seyredilişlerini.

Bu seyretme, seyredilme eylemlerinin sistematize ediliş biçimlerini ve bunun kadınlara düşen bölümünü okuduğumda hüzünlenmiştim. Seyredilişini seyretmek nasıl da hazin, edilgen bir eylemdir diye düşünmüştüm. üstelik bunu pornografiye filan vardırmadan günlük hayatın içersinde tasarlanmış ve uygulamaya sokulmuş, onaylanmış bir proje olarak kafamda dolaştırmak hüznüme hüzün katmıştı. Oyunun kuralı dedikleri hikaye var ya, asıl buydu canımı sıkan. Bir insan başka bir insanın gözünde, onun bakış açısı ve neredeyse yönlendirmesiyle kendi bedenini (o beden artık ne kadar kendine aitse) nasıl seyrederdi? Böyle bir yabancılaşmaya itaat etmenin nedeni ne olabilirdi?

Hemen belirteyim günah keçilerini kurşuna dizmekten yana değilim. Pornografinin sonuçlarını tartışmak yerine buna neden olan sistemin erilliğini, erk egemenliğini tartışmanın önemli olduğuna inananlardanım.

Adına ister ‘kapatarak açmak’ diyelim ister ‘açarak kapatmak’, bu bal gibi bedenin kendine yabancılaştırılmasıdır. Kısacası, aslında Rumuz Panpiş olarak baktığımız beden çoktan ‘şeyleştirilmiş, nesneleştirilmiş’ hemen hepimizin çok iyi bildiği, belki ‘biraz daha cesur’, medyatikleşmeye yatkın ‘zararı her koşulda telafi edilebilecek’ bir bedendir. Ve bu medyatikleşmeye meyilli bedenden elbette tek bir şey umulur: Haddini bilmesi. Kısacası seyredilişini seyretmeye devam etmesi. Sistemin çarkını döndürmesi için bir araç olduğunu onaylaması. Bu onay karşılıklı olarak pullandığında (bu bedene bakanlar, bu bedene cık cık diyenler, dahası bu bedeni parça parça kamuoyuna sunan, hatta kendi kendini röntgenlemekten hoşlananlar) hemen her şey hiçbir şey yaşanmamışçasına kaldığı yerden devam edebilir.

Maazallah bu bedenin bir anda çıkıp twitterdaki bilmem ne kadar takipçisine, ‘ey siz panpişler, aklıma geldi, gece herkes uyuduktan sonra bilgisayar ekranından baktığınızda gerçekte neyi ve kimi görüyorsunuz?’ diye sorması gidişatı sarsabilir. Siberpornonun kilitbahir halleri burada kırılmasa da güdümlü zinciri bir parça şangırdayabilir…

Bereket Panpiş öyküsü insanı öyle allak bullak edecek bir öykü değil. Bakarken unuttuğumuz, hatta unutmak için baktığımız bir öykü. Birçok şeye olduğu gibi kendi gözlerimizle bakıp göremeyişimizin öyküsü. Bu yüzden yine birçok olayda tezahür ettiği gibi satış tarihi epriyinceye kadar ‘alan memnun satan memnun’un ütüsüz öyküsü Panpişler.