16/10/2016
Arkadaşlarımla, Türkiye’nin en karanlık darbe yıllarında o okulda okuduk. Sıvaları dökülürdü,, yatakhanesinin camlarındaki kırıklar Marmara’nın ayazını koşulsuzca içeri davet eder dururdu. Dürüst olmak gerekirse orada bize Türkiye’deki müfredat gereği öğrenmememiz gereken ne kadar şey varsa öğrettiler. Hatta çoğunlukla da ezberlettiler. Eğitim sistemimizdeki hemen hemen bütün çatlakların içine düştük, norm olmak nedir pek güzel öğrendik. Uyguladık mı? Kimimiz için evetti bu sorunun yanıtı, kimimiz içinse hayır.
Ancak tüm bunların ötesinde, belki de çekirdek gerçek bir öğretmen kitlesi sayesinde, ortada olan bambaşka bir gerçek daha vardı. Orada yaşarken bunu pek anlamasak da gelecekteki yıllar bunun nasıl da içimize işleyen bir gelenek olduğunu fısıldadı. İçinde özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve barış fikrini barındıran bir gelenek ruhuydu bu. Daha da önemlisi. Fahrenheit 451’in ithaf cümlesinde yatan o gerçek: ‘Eğer sana çizgili bir kağıt verirlerse, sen öteki türlü yaz.’ Tıpkı bu ithaf cümlesindeki ifade gibi, yaşamı, olup bitenleri sorgulama geleneğiydi söz konusu olan. Zira, özgürlüğe inanırsanız, sorgulama kaçınılmaz olacaktı! Kadıköy Anadolu Lisesi’nin bize sunduğu en büyük nimet işte buydu.
Geçtiğimiz günlerde kardeşlerimizin oturma eyleminde de buna tanıklık ettik. Onlarla gurur duyduk. Sonuna kadar yanlarında olduğumuzu bilsinler.
***
Bu oturma eyleminin amacı neydi diye soracak olursanız, temel başlık olarak okulun bir proje okul haline dönüştürülme çabası diyebilirim. Peki proje ne? Proje, Kadıköy Anadolu Lisesi gibi, Türkiye’nin en önde gelen, laik çizgisinden, cumhuriyet fikrinden ödün vermeyen, üniversite sınavlarında ve sonrasında hayat anlamında bu ülkeye ve dünyaya iyi ve donanımlı insanlar sunmayı amaçlayan okulları (155 tane) farklı bir anlamda ‘cilalamak’ demek. Bu cilada ise, bu okulları üstü örtülü biçimde laik çizgisinden alıkoymak esas. Yapılanları benimsetmek için farklı pazarlama taktikleri olsa da işin özü bu! Bakan onayıyla müdürlerin atanmasından, birçok öğretmenin görevden alınmasına, bu öğretmenlerin yerine ‘yeni yeni’ öğretmenlerin atanmasına kadar birçok tuhaf husus mevcut. Dahası, okullardaki bütün sosyal ve kültürel faaliyetler de durdurulmuş durumda. Bu liselerde 8 sene çalışan öğretmenlerin okullardan alınması ise son gelişmelerden biri. Burada da söz konusu olan zihniyeti açıklamaya ihtiyaç bile duymuyorum. Geçen günkü oturma eylemi bu yüzdendi işte. 155 lise bu anlamda bir basınç altında. Veliler ve mezunların bu konuda işbirliğine gitmesi ve ortadaki bu büyük yanlışı ilk etapta kamuoyuna duyurması çok önem taşıyor. Zira, buradaki asıl hususu net bir biçimde görmemiz şart; tehdit, eşitliği, özgürlüğü ve kardeşliği esas alan eğitim sistemine yönelik.
Liselerin bu konuda başlattıkları ‘birlikte’ olma çağrısı elbette çok önemli. Bugün toplumun önemli yerlerine erişmiş mezunların liselerine sahip çıkması ise bu yanlış adımı değiştirecek değerde. Evet, bu gerçekten yanlış bir adım. Zira bu liselerin ‘proje okul’ olmaya ihtiyacı yok. Eğer bu proje, bu okulları parlatmaksa diye söylüyorum… Bu okullar zaten parlak okullar.