Rahatı Kaçan Ağaç

Geçen gün rahatı kaçan ağaca rast geldim. Tuba ağacına. Bana kafası kıyak bir nesilden bahsetti. ‘Yaşlandım mı ne, onları anlamakta zorlanıyorum’ diye iç geçirdi. Koskocaman gövdesine tünemiş sürgünlerini gökyüzüne sererken ağır ağır esnedi. ‘Yaşama kötü örnek oluyorlar; gözü dönmüş bir biçimde her yere saldırıp duruyorlar’ dedikten sonra bu kez onların taklidini yapmaya çalıştı ama pek beceremedi.

Onun anlattığına göre bu nesil sürekli olarak ve kendinden geçmiş bir hâlde R ile başlayan T ile biten tuhaf bir sözcüğü terennüm edip duruyormuş.

Şifreli konuşuyordu rahatı kaçan ağaç. Roket falan mı demek istiyordu yoksa? Tam olarak anlayamadım…

‘Dedim ya sana’ diye devam etti, ‘Kafası çok ama çok kıyak bu sana sözünü ettiğim neslin! Parklara dalıyorlar, yeşili katlediyorlar, çocuklarına çok kötü örnek oluyorlar. Haydi kendi çocuklarından vazgeçtim ya diğer gençler, onların ne günahı var?’

‘Boş ver’ dedim geçiştirmeye çalışarak, ‘sen rahatına bak.’

‘Yok ya, bizim de başımıza geldi, bunlar çok tuhaf bir ergenlik bunalımı içindeler, iki-üç sivilceyle atlatamadılar, kolay kolay da atlatacağa benzemiyorlar’ dedi.

O zaman ikimiz de sustuk.

Ruhumuzun gölgesi

Bazen susmanın gücü karşı konulmaz bir direnci yanında getirir.

Rahatı kaçan tuba ağacına baktım. ‘Bir İhtimal Daha Var’ şarkısını mırıldanacak bir kıvama gelmişti ama rahatı tümden kaçtığından onu söylemeye bile istekli görünmüyordu. Morali o kadar bozulmuştu ki ters durmaktan da vazgeçmişti.

‘Neden ters durayım ki… Ne anlamı var? Her şey o kadar düz bir mantıkla akıyor ki artık!’ dedikten sonra dallarını hafifçe kıpırdattı.

Bir diğer yandan Melih Cevdet Anday’ın dizelerinin ağacıydı o:

“Tanıdığım bir ağaç var

(…)

Geceyi gündüzü biliyor. Dört mevsim, rüzgârı, karı. Ay ışığına bayılıyor. Ama kötülemiyor karanlığı.”

Neden kötülemiyor karanlığı diye soracak olanlara, belki bu sayede ay ışığının keyfini, gün ve gecenin anlamını anlayabildiği içindir demek istedim.

‘Doğru mudur?’ diye sordum rahatı kaçan tuba ağacına.

Neşelenir gibi oldu. ‘Ay ışığı, gece, gündüz yetmez. Karanlık sayesinde sadece aydınlığı değil, gölgeleri ve grileri de fark ettim’ dedi. ‘Koca bir ağaç olmamı, sıradanlığa direnmemi, kısacası kendi cennetimi, yaşamın bu çok özel sırrına borçluyum!’

Öyle dedi demesine de kadim yaşamının başka izlere, efsanelere, şiirlere, bizden sonrakilere, dünyanın ötesindeki bilinmezlere konu olacak hüznü geçmedi. Dahası, o hüzün benim ruhuma da yürüdü ve orada kalakaldı.

‘Ağacın gölgesi ruhumuzun gölgesidir’ diyerek bu küçük yazıyı gecenin bir vakti Gezi Parkı’na dalan sarı, küçümen ve işkolik buldozerlere, bu buldozerlerin arkasında yatan şantiye ruhlu zihniyete ve de ülkemin yaşama mesafeli, belli bir kesim için para makinesi anlamına gelen bütün AVM’lerine adıyorum.