S-70 Skorsky personeli

‘10 Kasım 2012 Cumartesi günü bölgede icrasına başlanan planlı operasyonel faaliyet için Siirt’ten kalkan Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na ait bir S-70 Skorsky helikopterimiz saat 07:45 sıralarında, Pervari ilçesi Doğanca beldesi Hasan Tepe mevkiinde kaza kırıma uğramıştır. Bu elim kaza sonucunda 17 personelimiz şehit olmuştur.’

Bu Genelkurmay’ın kazayla ilgili açıklamasından.

17 personelimiz diyor yazı. Sonra da kaza diyor, bir şeyler daha. Gerisini tam olarak okuyamıyorum bile.

Planlı operasyonel faaliyet diyor yazıda. Her şey ne kadar temkinli, mesafeli, serinkanlı.

Personel? Bu kadar.

Sonra yazıda S-70 Skorsky ‘helikopterlerimiz’ diyor. Kanım bir kez daha donuyor.

Neden mi?

Buradan gazetelere sirayet edebilecek haberlerdeki satır aralarını da hayal ediyorum belki bu yüzden. Hemen her şeyin sırlanan halini.

Yalanın gücüne boyun eğişin gündelikleşen, sıradanlaşan dokusunu. Hakikat peşinde koşmanın artık manasız bir hale getirilişini.

Hiç değilse ‘şimdi, hiç değilse bu koşullar altında birazcık samimiyet’ derken buluyorum kendimi.

Ben bu yazıyı böyle değil, aşağıdaki gibi okumak istiyorum, bu yüzden:

‘10 Kasım 2012 Cumartesi günü hemen hepimiz güne yeni başlarken, sabahın köründe 8’e çeyrek kala, kazananı belli olmayan bir savaş uğruna dünyalar kadar pahalı, kim bilir kaç yoksul ve yoksun çocuğun okuyabileceği, dünyada düşmanlık yerine barışı, bilimi, sanatı, kültürü tecrübe edebileceği, her dakikası dünyalar kadar para yazan, bizzat bizim vergilerimizle Siirt’ten havalanan havalı S-70 Skorsky helikopterindeki 17 can, bu ülkenin 17 insanı, bu ülkedeki 17 ailenin biricik insanı, insan-insan-insan, nedeni pek de belli olmayan bir biçimde can vermiştir.’

Neden mi böyle okumak istiyorum?

Artık savaşın soğuk, personel ‘ihtiva’ eden yüzünden bıktım da o yüzden.

Diyeceksiniz ki askeri açıklamalar böyle olur, sen anlamazsın. Haklısınız. Böyle açıklamaları anlamaktan uzağım. S-70 Sikorsky helikopterlerinin bu ülkeye getirebileceği kazancın ne olabileceğini de anladığım söylenemez. Savaş taktiklerine ise kafam hiç basmaz.

Ama savaşın, operasyonların insanla yapıldığını bilirim. Bu yaşananların ülkemizdeki bir personel durumunu değil, bir insanlık durumunu hemen hepimize düşündürmek noktasında olduğunu da. Artık olmalı. Gidenlerin ‘can’ olduğunu ve bir daha geri gelmeyeceklerini de.

Yoksa bu tür açıklamaları kısa bir süre sonra sadece şu şekilde okumaya başlayacağız:

‘Planlı operasyonel faaliyet, her şeydir.’

***

Lafı dolaştırmayacağım.

Açlık grevleri 2 aydır sürüyor ve ülkemizde yaşanan bir başka insanlık durumuyla burun burunayız. Bu grevin en insani biçimde sonlandırılması, bu ülkenin anayasal bir demokrasiyle vermek durumunda olduğu çok önemli bir sınavdır. Bu dönemeci hep birlikte kaçırmak üzereyiz.

***

Cumhuriyet gazetesi’nde Halil Savda’ya 1300 km’lik ‘Barış’ yürüyüşünün ardından ‘Yol boyu nasıl tepkiler aldığı’ sorusu soruluyor. Onun yanıtı bu uzun barış yolunun da yanıtı sanki:

‘Kiminle karşılaştıysak barışı kendilerinin de istediklerini söylediler. Urfa sınırlarına geldiğimizde dağda hayatını kaybeden bir PKK’linin cenazesi geliyordu. Gencin yakınlarına ait bir taksi önümüzde durdu. Aracın içinde iki genç ve yaşlı bir kadın vardı. çatışmanın sona ermesini istediklerini, artık başka çocuklarını kaybetmek istemediklerini söylediler. Kadın ağladı, biz de onunla ağladık. Yine Pozantı’ya yakın Gülek beldesi var. Orada taşlı bir evin avlusunun önünden geçerken 60 yaşlarında bir kadın neden yürüdüğümüzü sordu. Anlattık. Kadın ‘Televizyonda asker ölümleri izlemekten bıktım. Artık askerlerimiz ölmesin, siviller ölmesin, dağdakiler ölmesin’ dedi. Bunu derken ağlıyordu. Yürüyüşümüzün birçok yerinde kadınlar ellerini yukarı kaldırıp Allah’a barışın bir an önce gelmesi için yalvardı.’? ‘10 Kasım 2012 Cumartesi günü bölgede icrasına başlanan planlı operasyonel faaliyet için Siirt’ten kalkan Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na ait bir S-70 Skorsky helikopterimiz saat 07:45 sıralarında, Pervari ilçesi Doğanca beldesi Hasan Tepe mevkiinde kaza kırıma uğramıştır. Bu elim kaza sonucunda 17 personelimiz şehit olmuştur.’

Bu Genelkurmay’ın kazayla ilgili açıklamasından.

17 personelimiz diyor yazı. Sonra da kaza diyor, bir şeyler daha. Gerisini tam olarak okuyamıyorum bile.

Planlı operasyonel faaliyet diyor yazıda. Her şey ne kadar temkinli, mesafeli, serinkanlı.

Personel? Bu kadar.

Sonra yazıda S-70 Skorsky ‘helikopterlerimiz’ diyor. Kanım bir kez daha donuyor.

Neden mi?

Buradan gazetelere sirayet edebilecek haberlerdeki satır aralarını da hayal ediyorum belki bu yüzden. Hemen her şeyin sırlanan halini.

Yalanın gücüne boyun eğişin gündelikleşen, sıradanlaşan dokusunu. Hakikat peşinde koşmanın artık manasız bir hale getirilişini.

Hiç değilse ‘şimdi, hiç değilse bu koşullar altında birazcık samimiyet’ derken buluyorum kendimi.

Ben bu yazıyı böyle değil, aşağıdaki gibi okumak istiyorum, bu yüzden:

‘10 Kasım 2012 Cumartesi günü hemen hepimiz güne yeni başlarken, sabahın köründe 8’e çeyrek kala, kazananı belli olmayan bir savaş uğruna dünyalar kadar pahalı, kim bilir kaç yoksul ve yoksun çocuğun okuyabileceği, dünyada düşmanlık yerine barışı, bilimi, sanatı, kültürü tecrübe edebileceği, her dakikası dünyalar kadar para yazan, bizzat bizim vergilerimizle Siirt’ten havalanan havalı S-70 Skorsky helikopterindeki 17 can, bu ülkenin 17 insanı, bu ülkedeki 17 ailenin biricik insanı, insan-insan-insan, nedeni pek de belli olmayan bir biçimde can vermiştir.’

Neden mi böyle okumak istiyorum?

Artık savaşın soğuk, personel ‘ihtiva’ eden yüzünden bıktım da o yüzden.

Diyeceksiniz ki askeri açıklamalar böyle olur, sen anlamazsın. Haklısınız. Böyle açıklamaları anlamaktan uzağım. S-70 Sikorsky helikopterlerinin bu ülkeye getirebileceği kazancın ne olabileceğini de anladığım söylenemez. Savaş taktiklerine ise kafam hiç basmaz.

Ama savaşın, operasyonların insanla yapıldığını bilirim. Bu yaşananların ülkemizdeki bir personel durumunu değil, bir insanlık durumunu hemen hepimize düşündürmek noktasında olduğunu da. Artık olmalı. Gidenlerin ‘can’ olduğunu ve bir daha geri gelmeyeceklerini de.

Yoksa bu tür açıklamaları kısa bir süre sonra sadece şu şekilde okumaya başlayacağız:

‘Planlı operasyonel faaliyet, her şeydir.’

***

Lafı dolaştırmayacağım.

Açlık grevleri 2 aydır sürüyor ve ülkemizde yaşanan bir başka insanlık durumuyla burun burunayız. Bu grevin en insani biçimde sonlandırılması, bu ülkenin anayasal bir demokrasiyle vermek durumunda olduğu çok önemli bir sınavdır. Bu dönemeci hep birlikte kaçırmak üzereyiz.

***

Cumhuriyet gazetesi’nde Halil Savda’ya 1300 km’lik ‘Barış’ yürüyüşünün ardından ‘Yol boyu nasıl tepkiler aldığı’ sorusu soruluyor. Onun yanıtı bu uzun barış yolunun da yanıtı sanki:

‘Kiminle karşılaştıysak barışı kendilerinin de istediklerini söylediler. Urfa sınırlarına geldiğimizde dağda hayatını kaybeden bir PKK’linin cenazesi geliyordu. Gencin yakınlarına ait bir taksi önümüzde durdu. Aracın içinde iki genç ve yaşlı bir kadın vardı. çatışmanın sona ermesini istediklerini, artık başka çocuklarını kaybetmek istemediklerini söylediler. Kadın ağladı, biz de onunla ağladık. Yine Pozantı’ya yakın Gülek beldesi var. Orada taşlı bir evin avlusunun önünden geçerken 60 yaşlarında bir kadın neden yürüdüğümüzü sordu. Anlattık. Kadın ‘Televizyonda asker ölümleri izlemekten bıktım. Artık askerlerimiz ölmesin, siviller ölmesin, dağdakiler ölmesin’ dedi. Bunu derken ağlıyordu. Yürüyüşümüzün birçok yerinde kadınlar ellerini yukarı kaldırıp Allah’a barışın bir an önce gelmesi için yalvardı.’?