Savaşta kadının sesi

İçinde bulunduğumuz hafta 8 Mart Haftası, yani Dünya Kadınlar Günü’nün kutlandığı ve kadın sorununun yoğun olarak ele alındığı bir hafta. 8 ünlü kadının şiddete uğramış ve yaşamlarını kaybetmiş kadınları temsil eden fotoğrafları gündeme damgasını vururken şiddetin katmanlılığını ve savaşa yansıyan boyutunu da düşünmek istedim.

Geçen hafta Şanlıurfa Ceylanpınar’daki sığınmacı kadınlarla ilgili çıkan haberler kadınların göç ve mültecilik konusunda nasıl derin bir yarığın içine düşmüş olduklarını yansıtıyordu. Kelimenin tam anlamıyla çaresizler! Sorumuz ise belli: Onların ‘Ne Esad ne de Özgür Suriye Ordusu’ çığlıklarını kim ne kadar duyacak; bu ses duyulsa bile savaş naraları atmaya meyilli erkek egemen sistem bunu umursayacak mı?

Umursamayacak. Bu kadar karamsar ve bu kadar netim bu konuda.

Ceylanpınar’daki sığınmacı kadınlar bana ABD’nin Irak’a müdahale ettiği sırada ülkelerinden kaçıp Suriye’ye sığınan kadınların dramını çağrıştırdı. O dönemde New York Times’da çıkan haberlerde, savaş sonrasında 19 milyon nüfuslu Suriye’ye 1.2 milyon Iraklı’nın akın ettiği yazıyordu. Büyük bir kısmı, savaşta eşini, babasını ve kardeşini kaybetmiş çaresiz kadınlardı. Kadınlar bu yeni ülkede yaşadıkları göç travması yetmezmiş gibi yaşamlarını bir kez daha tehdit edecek bir belayla daha yüz yüze gelmişlerdi: İşsizlik. Ülkelerinde diplomaları olan kadınlar bile bir süre sonra işsizlik canavarına karşı pes etmek zorunda kalacaklardı. Bir bölümünün hayatlarını idame ettirmek için fuhuş ağına sürüklendiği bile ileri sürülüyordu.

O kadınları dinleseydik

Gelelim Suriye’den Ceylanpınar’a sığınan kadınlara. Bugün Ceylanpınar’daki sığınmacı kadınların yaşadığı en büyük açmazlardan birinin, tıpkı Irak’tan Suriye’ye göç eden kadınlar gibi işsizlik olduğunu biliyoruz. Taciz ve tecavüz kapılarında kol geziyor. Göç eden nüfusun ağırlıkla Kürt olması da ayrı bir ayrıştırma politikası anlamına geliyor. Dahası, savaşın iktidardaki erkekler için bir tür oyun, bu oyunda kocalarını, babalarını, kardeşlerini ve oğullarını yitirmiş kadınlar içinse bir ölüm kalım meselesi olduğunu da biliyoruz. Savaşın en acımasız yüzüne tanık olanlar onlar, kadınlar! Bu hep böyleydi. Belki dünyadaki insanlar, ülkeleri yönetenleri değil bu kadınları dinlese, onların yaşadıklarına gerçekten kulak kesilse dünyadaki savaşların dibine de darı ekmek mümkün olabilir-di.

Ama ne mümkün! Dünyadaki insanlar olarak tank ve tüfekleri, hangi ülkenin hangi ülkeye nasıl ültimatomlar verdiğini izlemek daha çok ilgimizi çekiyor.

Dedim ya pek umutlu değilim…

Dün Iraklı kadınlardı, bugün Suriyeli kadınlar; yarın kim bilir hangi ülkenin hangi kadınları, yaşanan çaresizliklerin hem tam merkezinde olup hem de sesleri en az duyulanlar olmaya devam edecek…

Ve bizler… Bizler de ekranlarda görünen muzaffer ülke liderlerinin, ‘barış için’ yapılan askeri müdahalelere dair şairane cümleleriyle oyalanmaya devam edeceğiz.