SBS: Seri Bir Savunma

çocuklarımızın yanına helezonlu su şişelerini, kar beyazı yumuşak silgileri, iyi iz bırakan 0.5 ile 0.7 milim uçların bir düzinesini katık edip, avuç içi sırtlarını ‘hadi koçum’ diye sıvazladıktan sonraydı. Bir köşeye sinip diğer velilerle ‘nedir bu çocuklara reva görülen’ repliğini üç saat boyunca tekrarladığımız o meşum sınavın meçhul veli anıtına kazınacak adlarından biri olmaya adaydım.. Buna karşın 7. sınıfların sınavının iptal edileceği kararının ardından taşa nakşedilemeyeceğimi öğrenince gerçekten sevindim! Sizin çocuk kaç puan aldı, bizim çocuk kaç puan aldı soru-cevap trafiğinin 12-14 yaşlarında çocukları olan birçok yetişkinin temel diyaloglarından biri haline geldiğini biliyordum, belki bundan sonrasında daha az nahoş olan konulara değinebilirdik!

Sınavda sorulan sorulardan birçoğunu yapamayan biz velilerin çocuklarına böyle yüklenmesi içler acısıydı. Ama velilerin bu ‘masum’ sayılabilecek tutumu, Türkiye’deki çocuk ve genç nüfusunun hâlâ revaçta olan bir üslupla bozuk para gibi harcanmasının yanında solda sıfır kalırdı. Bu çocuklar tekinsiz bir geleceğe yaşamlarını siper edip mücadele veriyorlardı. Ve sonunda onlar da aynı yolun yolcusu olarak şu soruyu sormaya başladılar: ‘Ne oldu şimdi?’

Sırası geldi, ben de sormak istiyorum. Neden çocuklarımıza ve gençlerimize bu işkenceyi reva görüyoruz? Onları neden bir sınav manyağı yapıyoruz? Hadi yaptık bir hata, en olmadık yerde neden ‘pardon, sil baştan’ diyoruz?

Bu ‘pardon’larla örülü tedbirsiz, günü birlik kararların bir süre sonra bu gençlerin zihinlerinde ‘amannn her şeyi boşverdim’ hücrelerine davetiye çıkaracağını bilmiyor muyuz? öte yandan A,B,C,D şıklarına ve güya serinkanlılığa yatırım yaparak karşımıza dikilen ‘hiçbiri’ seçeneğine ne demeli? Yaşamdaki gerçek seçimlerin bunlardan ibaret olmadığını tecrübelerimiz bize defalarca söyledi, söylüyor.

O zaman bunu neden itiraf edemiyoruz hem onlara hem kendimize? Neden onların yaşamlarının da en az bizimkisi kadar önemli, değerli ve şimdiki zamanın içinde kıymetli olduğunu fark edemiyoruz? Bu kadar mı büyüdük ve bir zamanlar dalga geçtiğimiz o can sıkıcı, sürekli kurallarla konuşan ve konuşurken kendinden sıkılan büyüklere döndük!

Bu tutumum gençleri isyana teşvik edebilir! Ben bunları isyan etsinler diye değil kendilerine soluk aldırmamaya yemin etmiş bir sisteme gereken soruları yöneltebilsinler diye yazıyorum. Elbette duyarlı veliler, öğretmenler ve eğitim kadrosu için de geçerli bu sözlerim.

Teşvik sözcüğü deyince akan sular duruyor bende. Geçen haftaki ‘Masumiyet, Suç ve Ceza’ yazıma gelen yorumlardan biri, benim suçu teşvik ettiğim yönündeydi. Taş atan çocuklarla ilgili söylediklerim bu kanaati uyandırmış sanırım. Ben orada suçu teşvik eden bir yazı değil tam tersine masumiyeti teşvik eden bir yazı kaleme almıştım.

Burada bir kez daha söylemekte yarar var: Masumiyetin ne olduğunu atlarsak suçun ne olduğunu ve cezayla kuracağı ilişkiyi asla bilemeyiz… Türkiye gibi toplumlarda bu iş detaya inmeden çözümlenmiş gibi görünmekle birlikte yine de söylemeden edemeyeceğim: özellikle çocuklarına ve gençlerine potansiyel suçlu, potansiyel kurban, potansiyel koyun gözüyle bakan ‘seri savurma’ yöntemi üzerine master yapmış aygıtların mevcut olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu pek de iyi bir şey sayılmaz… Ne dersiniz?

Madem teşvik dedik gerçekten teşvik edelim: Bloomberg HT kanalındaki ‘Kelime Oyunu’ programını izlemenizi öneririm. Gerçekten başarılı bir yarışma programı.

Yarışmaları ‘çağımızın geleneksel rekabeti’ diye ortaya salan zihniyetten çok farklı, Yüzde yüz tutmuş programların telif haklarını satın aldıktan sonra ‘ne yapalım ülkemi tanıyorum o yüzden böyle programlar yapıyorum’ türünde demeç verenlere ithaf edilecek yayın…

İster yarışın ister izleyin; insanı insan olmaktan çıkarmayan, nezaketin sağduyu, bilgi ve alçak gönüllülükle birleştiği bir program var karşınızda. Seyredin. Farkın ne olduğunu göreceksiniz.