16/10/2017
Yazar arkadaşımız Gülşah Elikbank, İzmir’de, edebiyatseverlere umut sunmaya devam ediyor.
Geçtiğimiz hafta, İzmir’in en cazip kıyısında, Seferihisar’da, Seferihisar Belediyesi ve Teos Ormancı Tatil Köyü’nün düzenlediği bir kamp gerçekleşti. Türkiye’nin dört bir tarafından gelen yazar adaylarıyla edebiyat atölyeleri yaptık. Gülşah Elikbank, Işıl Özgentürk (projenin diğer mimarı), Yekta Kopan, İnci Aral, Enver Aysever, Mario Levi, Onur Behramoğlu ve Onur Caymaz ile birlikte sonbahar güneşi eşliğinde yazı yazma sırlarımızı ama sanırım en çok edebiyatın sonsuzluğunu paylaştık.
Buraya bir parantez açayım. Sonsuzluğu niye bu kadar önemsiyorsunuz diye sorduklarında, kastımın bireye dair bir beklenti olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Öyle ya, bireylerin kendini çok önemsemek durumunda bırakıldığı, yazarların bile yazdıklarıyla değil yaptıkları ile anılmak durumunda kaldığı (başka türlü satış yapamadığını ifade eden dürüst bir yazar arkadaşımı kendimce anmış olayım burada) sert bir zaman diliminden geçiyoruz. Dolayısıyla, yaşadığımız zaman aksında kafa karıştırabilecek bir husustur ‘sonsuzluktan’ beklenilen. İçinde ‘son’u barındırması ile, yine çağımızın dinamikleri düşünüldüğünde, hazin bir paradokstur da. Kalıcı olacağım derken, bir de bakmışsınız çöp oluvermişsiniz. Ancak, hemen belirteyim sonsuzluktan böyle karamsar tablolar ummadığım da aşikar.
Edebiyatın sonsuzlukla kurduğu bağa gelecek olursak, içinde bulunduğumuz zor anları ve zor zamanları başka bir pencereden görme fırsatını bizlere sunması anlamında eşsizdir edebiyat. Örneğin, savaşların, ve elbette barışların kalıcı olmadığını anlatan o dil, dünyanın nice nimetleri ve kuşkusuz kötülükleriyle bizleri buluştururken, hep şunu hatırlatır: Aslında küçücüğüz. Bu duygu ise, bizlere kendimizi terbiye etme imkanını sunar. Bu duygu ile ‘büyüyebilmek’ ise, şu koca evrende yalnız olmadığımızı, birbirine benzer ve birbirine benzemeyen nice acı, yoksunluk ve güzellikle harmanlanmış olduğumuzu anlatır bize. Nefretin ardındaki çaresizliği, öfkenin ardındaki yalnızlığı buldurur. İşte o zaman bir kez daha anlarız. Neyi mi? Daha çok ama çok şey anlamamız gerektiğini…
Seferihisar’da, atölyemizin mekanı olan Teos Ormancı Tatil Köyü’ndeki yazar adayı arkadaşlarıma (kursiyer vb. demeye dilim varmayacak kadar yetkin bir ekip vardı karşımda) dilim döndüğünce bunlardan bahsetmeye çalıştım. Öykünün teknik olarak nasıl yazılacağı ise, sanırım tali bir konu olarak o güzel kıyının dalgalarına karıştı. Ege’yi hep seven ben, Ege’yi bu haliyle bir kez daha sevdim. Gün biterken beni havaalanına bırakan Kazım Bey: ‘Öyle hemen yaşlanmak, pes etmek yok Hocam, yapacak çok şey var’ dedi. Ben de ‘Tamam,’ dedim. Saklamaya gerek yok, en az Kazım Bey kadar samimiydim.