Sessizlik

“Baht-i Ar kasabasının doğusunu batısından ayıran Acı Irmak, yüzyıllardır durmadan akan, adı kutsal kitaplarda geçen, kurumasına kıyametin alameti gözüyle bakılan efsanevi bir akarsuydu. Yoksul balıkçılara, kibrit ekicilerine, kendir üreticilerine ekmek tekneliği etmesinin yanında; kıyısına yakın köylerde tarımla uğraşan, bedenleri yorgun, alınları terli köylülerin can sularıyla, belde insanının içme suyuna

kaynaklık etmesi, Baht-i Arlıların onu bir nevi ab-ı hayat olarak algılamalarına yetiyordu.”

Şanlıurfa-Birecik doğumlu yazar Ahmet Karacan’ın kitabından bu satırlar. Karacan’ın öykülerindeki gezinen sessizlikten almış kitap adını: Kırlangıç İncinince.

Bu incinmişliğin içinde gezinirken geçen hafta 3 Kürt arkadaşımın özel bir toplantıda anlattıkları düştü zihnime. Hemen hepsi de annesinin babasının, ninesinin dedesinin, komşusunun yaşadıklarından değil de sarıldıkları sessizlikten bahsetti.

Ortak kader

O kuşanılmış sessizliğin içine düşüverdim. Çok derin bir sessizlikti o. Ve sonra o derin sessizlikte bir parçanın da bana ait olduğunu hissettim. Tam ortamızdan geçen 30 yıllık başka bir Acı Irmak’ın öyküsüydü bu. Adı Acı’ydı acı olmasına ama belki de tam da bu yüzden ‘ab-ı hayat’ı bulmak mümkündü! O huzura ulaşabilmenin en önemli adımınınsa şimdilik bu sessizliği anlamak olduğunu düşündüm.

Türk insanının, PKK’nın geri çekilmesi ile başlayan süreçte, belki de en önemli yapıcılığının bu sessizlikle kuşanmış kendi hâlindeki insanların,

korkuların ya da çaresizliklerin karşısında sarındıkları bu sessizliği anlaması olduğunu…

Dahası, çığlık çığlığa ‘vatan elden gidiyor, bölünüyoruz’ diye çırpınanları, belki de bu yüzden benzeri bir sessizliğe davet etmek istedim. Bu korkularının arkasında yatanı keşfederlerse hepimizin rahatlayacağını.

O sessizlikte eminim hepimizin bulabileceği ortak bir payda vardı çünkü. Kürt insanının 30 yıl ya da çok daha ötesine sakladığı suskunluğunda biraz da Türk insanı vardı çünkü. Kısaca, birbirimize harmanlanmış olan bölünmüşlüğümüz; buna karşın bu bölünmüşlükte yatan ve özünde bizleri bize bağlayan ortak bir kader.

Ab-ı hayatı bulmak

Hayır, kardeşlikten, ortak coğrafyadan bahsetmiyorum. Belki öyleyiz, belki değiliz. Bu sözcükler kullanıla kullanıla o kadar çok eskitildiler ki anlamlarını yitirir gibi oldular ne yazık ki.

Başka bir ortaklık bu! O sessizlikte çok ortak acı var. Yitirilenler, kaçırılanlar, unutulanlar… Ama çok daha önemlisi, bugün birbirimizi anlama şansı ve olasılığı da orada mevcut.

O Acı Irmağı’nın bizlere karşılıklı olarak anlattıklarını dinlersek belki böylece sakin bir ikindinin bizleri bulması gibi huzura da kavuşabiliriz bu topraklarda diye düşündüm. Neleri neleri görmüş bu diyarlarda bu kadar da zor olmamalıydı ab-ı hayatı bulmak. Acılardan ders çıkarmak, bahtiyar olmayı denemek, hatta başarmak!

Bugün 18. İzmir Kitap Fuarı‘nda ‘Yazarken Büyümek‘ adlı bir söyleşim var. Herkesin katılımına açık söyleşi saat 13.15 – 14.15 arasında Konferans Salonu II‘de yapılacak.

İzmir’deki dostlara duyurulur..