Şipera

çingeneler yolculuk yaparken aşiretin farklı yollar izleyen üyelerine yolda kaybolmasınlar diye işaretler bırakırlarmış. Yolların kesişme noktalarına, kavşaklarına, dört yol ağızlarına bıraktıkları bu işaretin adıymış şipera. Patrin de dendiği olurmuş bunlara.

Bu işaretler kimi kez kırmızı bir bez parçasıyla bağlanmış kuru dal demeti, kimi kez özel bir biçimde kırılmış bir dal ya da bir kemikten ibaretmiş. Ancak köylüler şeytan yumurtası olmasından ürktükleri için bu işaretleri hızla yok ediyormuş. ötekini, ötekileştirdiklerini, velhasıl ötekinin dilini kırmaya, parçalamaya yok saymaya çalışıyorlarmış.

Korkuyorlarmış.

Köylüler, çingenelerin bu işaretlerini olumsuzlayarak kendi öznelerini korumaya çalışıyorlarmış. Bir tür canlılığın, yaşam gücünün olumsuzlanması ve inkârı! Bu bilgiler “Bağbozumu“ adlı bir kitaptan. Yazarları Süreyyya Evren ve Rahmi öğdül.

***

Evren ve öğdül’ün kitaplarını karıştırırken aklıma Mısır düştü. Mısır’a yıllar önce gittiğimde Nil kıyısını takip ederek güneye kadar inmiş, bunu da turistik bir Nil gemisi seyriyle yapmamıştım. Sonrasındaki gezilerde, yaş ilerledikçe diyelim hadi, Batı’nın gözlüklerindeki bakışa erişmiş bir konforla gittim birçok yere. Ama Mısır gezim yirmili yaşlardaki üniversiteli, züğürt halimle ayrıcalıklı bir gezi olarak zihnimde yer etti. özellikle Sudan’a doğru inildikçe yoksulluğun tavan yaptığı diyarların sözün bittiği yerde durması çok çarpıcıydı. Yoksulluk, tamam. Ama hiçbir yerde gözlemlemediğim, ölümü hazmetmiş bir yaşam fikri vardı ülkede.

Kahire’den İstanbul’a dönüş yolunda yanımda oturan bir yolcunun ‘böyle fakirlik olmaz ya, biz bunların yanında Avrupa’yız Avrupa’ demesi ise olaya tüy dikmişti.

Bu tüy yüzünden olsa gerek Mısır’daki halk hareketini kıymetli, canlı ve yaşamsal buluyorum. Türkiye’deki insanlar olarak sergilemekte olduğumuz Mısır çekişmesine ise ‘neden bu endişe’ diye sormaktan kendimi alamıyorum.

Onların Orta Doğu halklarına bırakacakları işaretlerini, kısaca sembolik şiperalarını bertaraf etmeye meyilli tavrımızın altında yatan nasıl bir içgüdüdür, bunu zaman gösterecek.