Sisler Bulvarı

Hayatın belli başlı üç anlamı olmalıydı Sisler Bulvarında yaşayanlar için.

Elde bir: aşk. Ardından dünyayı kavrama merakı. Derken bu merakla ilişkilendirilebilecek devrim inancı, kısaca risk alma gücü…Aşk için dünyadaki bütün Ayseller dersek-bir bulvarın yağmurlu taşlarına vuran ayrılığı düşünerek, dünyayı seçebilmek için benzeri bir tutkuyu dillendirmek şart-kentin camlarının ölen bir ağaca yaslandığı aynı bulvarda. Devrim inancının ise gözlerini diktikleri zifiri bulvarın ruhlarına “kalk gidelim”i fısıldamasının çok daha ötesinde bir gitmek olduğunu biliyoruz.

Çok uzaklara çevirelim gözlerimizi şimdi. Kendi güneş sistemindeki canlıların aşklarını, dünyayı kucaklama ve değiştirme merakını yitirdiği muzdarip bir gücü ve bu gücün tam da bu yüzden zamana tutsaklığını düşünelim. Zamana tutsaklığı, halkının bu ruhsuzluğunu değiştirebilmesi ile mümkün olan bu gücün adına gece hükümdarı diyelim, mutsuz hükümdar. Masal bu ya, hükmü sadece mutsuzluğa geçen gece hükümdarının salt zamanı değil hayatı da değiştirmek istediğine tanık olalım.  Yaşadığı kainat perdelerini sislerden kaldırmış, ruhsuzluğu baş tacı etmiş ve manyetik bulvarlara keskin gündüz ışığı zoomu yapmakta olan bir kainattır. Her şey açıkta ve canlıların elinin altındadır ama bu ışık seli ve selin yarattığı netlik mutluluk yerine yeni mutsuzların kaynağıdır kainattaki canlılar için. Canlılar gittikçe tek renk, tek ses halinde monotonluğun kölesi haline gelmektedir. Soru sormamakta, çığlık atmamakta, yüzyıldır aldıkları Prozak adı verilen tabletlerle her an uzayda gezinen gölgesiz bulutlar gibidirler. Gece hükümdarı son çare olarak veziri ejder kartalı yanı başına çağırır. Ejder kartaldan  çok uzak başka bir kainattaki duyguları çalıp getirmesini diler. Bu kainatın adı Sisler bulvarıdır. Oradaki duyguları çal getir bana der. Oradaki dikbaşlılığı, oradaki aşk ve tutkuyu, devrim inancını…”Ama sevgili hükümdarım bunlar tehlikeli duygular, bir gün size geri dönebilir, ummadığınız biçimde” diye uyarmak isteyecektir onu ejder kartal “Biliyorum, biliyorum” diyecektir gece hükümdarı kendi zamansızlığının koşulunun kainatındaki canlılarının gerçekten yaşayan canlılar olmasına bağlı olduğunu hatırlatarak iri kuşa. “Benim zamansızlığım senin de zamansızlığındır-unutma” diyerek…

Aldığı büyük misyonun bilinciyle yanıbaşındaki ışık enerjisine kafa tutarak deliler gibi kanat çırpacaktır kartal ejder yol boyunca. Günlerce sürecektir yolculuk. Ama namlunun ucunda zamansızlık hedefi vardır bir kez ve tarihe meydan okumak her ölümlü gibi kartal ejderin de aklını çelmiştir bir kez.

Heyecan, yorgunluk, bezginlik. Nihayet varır Sisler Bulvarı’na. Ama oraya vardığında bir de ne görsün!

Ejder kartalın artık böyle bir bulvarın kalmadığına tanık olduğunu da fısıldayalım mı sizlere. Bulvarın şairini yitirmiş bomboş bir meydan olduğunu, Aysellerin artık emekli olduğunu, kalbini susturamamanın en manalı yerinin realite şovlara kaldığı, devrimin içi geçmiş romantizm diye tanımlandığı bir “günümüzdenin” yaşandığını gördüğünde nasıl şaşırdığını falan? Dünya denilen, Türkiye denilen  çemberin feleği olan entelektüel  reflekslere kala kala kinayeli gülümsemeler kaldığını gördüğünde-nasıl. Hele de olmaktan çok oluşmak fikrinin mimarlarının terennüm ettikleri, içinde yolsuzluğu ve özalyen tripleri barındıran “Büyük Dünya” hayaline öylece bakmaktayken bizler-nasıl nasıl… Olmayan bulvara gece çöktüğünde hüngür hüngür ağlamaya başladığını biliyoruz ejder kartalın “bu bulvar benim son şansımdı kainatım için” diye.

Derler ki kuş gribi o geceki kızgın ve kırgın göz yaşlarından bulaşmış ejder kartalın dünya denilen bahtsız küreye.