Sular birlikte gökyüzüne bakar

İlgiyle izlediğim ‘Psikeart’ dergisi, eylül sayısını hemen hepimizi ilgilendiren bir konuya, ‘Uzlaşma’ya ayırmış. Genel Yayın Yönetmeni Emin Önder’in giriş yazısında da ifade ettiği gibi ‘ülkemizde ve dünyada yaşanan gelişmeler, uzlaşma konusunun çok yönlü işlenmesini’ ve bu konuda düşünülmesini sadece yararlı değil, elzem de kılıyor. Birbirinden güzel yazılar var, öneririm.

Hande Öğüt’ün ‘Üzerinde Uzlaşılamayan Cinsiyet’ yazısı, Virginia Woolf’un tek bir cinsiyet kimliğine hapsedilmenin ağırlığını tartıştığı ‘Orlando’ adlı eşsiz romanına götürüyor bizi. Bu açıdan bakıldığında iktidar dilinin nerelere kadar uzanabileceğini görüyoruz. Belki bu yüzden İsmail Güzelsoy’un Gezi Parkı direnişi üzerine yazdıklarını da farklı bir gözle okuma şansı doğuyor. Güzelsoy uzlaşma olması için 4 koşul sunuyor bize:

1- Düşmanlaştırıcı iktidarın erişemeyeceği bir yerde bulunmak

2- Bir ortaklık ekseni üretmek

3- Öteki kadar kendilik hâlini tanımlamak

4- Öteki oluş hâllerini bir tehdit olarak görmemek

Uzlaşmanın, öteki gibi olma hâli olmadığını, kendi oluşunda ısrar edebilmekten ama ötekiyle de yan yana durmayı başarabilmekten geçtiğini hatırlatıyor bize Güzelsoy. Yani kimsenin kimseye benzemek durumunda olmadığını ama bunun yan yana durmaya da bir engel oluşturmadığını söylüyor. Dahası ‘ancak böyle yapıların iktidar üretmeyip, uzlaşma üretebildiğinin’ altını çiziyor. Gezi deneyiminin, Türkiye tarihinde ‘gerçek bir toplumsal uzlaşmanın ortaya çıktığı tek örnek’ olduğunu da vurguluyor.

Çorakların ortasında bile

Mehmet Bekâroğlu’nun söyledikleri de çok ilginç: ‘Farklılıkları, farklı inanç, kanaat, kimlik ve yaşam tarzlarının bir arada yaşamasını sağlayacak yeni bir toplumsal sözleşme yapmalıyız, bunun için uzlaşma aramalıyız!’ Bekâroğlu tek tipleştirmenin totalitarizm ve faşizm olduğunu da belirtiyor. Sahi, bundan ne kadar da bıktık!

Derginin sonlarına doğru değerli şairimiz A. Adnan Azar ‘Çal Geçişleri’ adlı yazısında çoraklıkların ortasında kalakalmışlığın bile farklı okumalara gebe olabileceğini söylüyor sanki bize. Belki bu yüzden yazdıkları, ne olursa olsun ‘sular birlikte gökyüzüne bakar’ biçiminde de okunabiliyor. Evet, ne olursa olsun, sular birlikte gökyüzüne bakıyor! Bunu görebilenlerse sağlam kalabiliyor, yaşamı takip edebiliyor. Azar’ın ‘Masa’ adlı şiirinin bir bölümünü sizlerle paylaşayım:

“(…)

Kelimeler aramızdadır çünkü;

gidip gelirler;

bazen dokunurlar bize; artık

ürpermeyiz. Önümüzde

giderek büyüyen ama

kıpırtısız bir göl belirir.

Masadaki bardaklarda iki

ayrı su yarım kalmıştır.

Sular birlikte gökyüzüne bakarlar.

Gece inmez ama.

Sesler gelir ve geçerler bizi.

Masa büyüktür, kayın ağacındandır,

Kalır bizimle.”