Terör

Ekrandan, gazetelerden yansıyan bir oyunun parçasıydı sanki. “Herhalde bu bir kaçırma değil” diye düşünmüştük o zamanlar. Neredeyse herkes o güverteye çıkıp, işin haber boyutundan nasiplenmek, bu olayın yaşama yansıyan ve onun önüne geçen halini sindirmekle haşır neşirdi. “Buyrun panayıra…” Böyle bir hava vardı ortalıkta.

Karısının telefondaki sesini duyduğumda oysa, ki arkadaşımdı ikisi de, yıllar önce, bir gece vakti, arkamdaki ekranda akıp duran eğlenceli gemi kaçırma resimlerinden beni çekip alan bir şey olmuştu. Kadının sesi titriyordu ya da ben kendi algılarımla o tınının titremeye yakın bir durum olduğunu düşünmüştüm. Kocası gemiden kaçan tek görevliydi. Gemiden atlamış, koşmuş, koşmuş… Şehrin hangi yönüne doğru koştuğunu bilmeksizin; koşarken neler düşündüğünü hatırlamaksızın. Yüreği ağzına gelmek deyiminin en insani boyutunu yaşayarak belki de. Yetkili Beylerin ya da haberlerin çözemeyeceği o mesafeyi hızla katetmeye çalışarak, “atla, koş ve arkana bakma” emir kipleriyle yaşam ve ölümün arasındaki o ince çizgiye dokunarak, kaç.

O günkü haberlerin “Batı cephesinde yeni bir şey yok” üslubuyla birlikte “bir görevlinin gemiden atladığı bildiriliyor” biçiminde yansıttığı kimliğinin yıllar sonra, bir dost buluşmasında kimsenin telaffuz etmek istemediği şu sözleri sarfettiğini de çok iyi hatırlıyorum: “Bunlar ciddiler ve işin peşini bırakmayacaklar, gör bak.”

Olayı ilk elden yaşayan ve bu anlamda neyin olup bittiğini son derece net kavramış bir insan olarak, o gün böyle bir öngörüde bulunmuştu. “Ağzından yel alsın” deyip susturmuş olmalıyız kendisini. Ama yine de kafamızı kurcalayan bir soru vardı ve onu  epey düşündüğümüzü hatırlıyorum. O gün gibi bugün de sorduğumuz o soru dünya durana kadar canlılığından pek bir şey yitireceğe benzemiyor: Terör kimi vurur?

Elbette insanları ve çoğunlukla en masum olanlarını. Ben bir adım daha ileri götürüp bunun içine, terörü eylemleştirenleri de katacağım. Hayattaki kırılmaların ve aşağılanmanın öfke ve intikam skalasına düşen rengi hiçbir zaman toz pembe, gök mavisi ya da çayır yeşili olmayacaktır, bu aşikâr. Bugün Osetya’daki çocukların yarın, “pes doğrusu” diyebileceğiniz ve kendilerini frenleyemeyecekleri nefretlerine, travmalarına göğüs gerecek bir dünya düzeni yaratılabilir mi -şimdiden? Gözü dönmüşlüğün yaşamda anlaşılabilir ve çözülebilir olan tüm sibopları patlattığı o noktada edinilmesi gereken sağduyunun kaynağı ne olacaktır? Kanlı-kansız operasyonlar? Sözlü-yazılı kınamalar? Tüm bunlara karşı operasyonlar? Tüm bunlara karşı kınamalar?

Terör kimi vurur?

Elbette insanları ve çoğunlukla en masum olanları.

Daha az masum olanlara ise ya operasyon yapmak kalır ya da gevezelik!