Tozlu Zaman

Bugünkü yazıma mimar Emel Kayın’ın ‘İyilik ve Kötülük İçin Mekanlar’ adlı kitabından kısa bir öyküyü (bir savaş ağıtı olarak da okuyabilirsiniz) alıntılayarak başlamak istedim:

‘Kadınlar, yolları puslu geçmişin gölgeleriyle aralıksız kesilip duran adamlar tarafından terk edilmişlerdi. Ağlayarak ve yaralarını sarmaya çalışarak kentte kalmayı sürdürdüler.
Adamlar, yolları puslu geçmişin gölgeleriyle aralıksız kesildiği için kentteki kadınları terk etmişlerdi. Gözyaşlarını içlerine gömüp yaralarını kanatarak yürümeyi ve vuruşmayı sürdürdüler.
Sonra savaş kente de sıçradı. Kentteki kadınlar gözyaşlarını içlerine gömdüler. Yoldan yorgun, acılı ve yenik dönen adamlar ağladılar.
Kadınlar ve adamlar bir daha hiçbir zaman birlikte ağlayamadılar.’
Emel Kayın, bu kısa öyküsüne ‘Bir Daha Hiçbir Zaman’ adını koymuş. Kitapta sadece erkekler ve kadınların insanın içindeki savaşa ve ardından bombalı, silahlı savaşlara yenik düşüşünün (kazansa da kaybetse de yenik düşüşünün) ve bunun kentlere sirayet edişinin yitikliği anlatılmıyor; aynı zamanda yaşlılar, çocuklar, kısaca yaşayan ne varsa mekan içindeki kaybedişlerinin (kaybedişlerimizin) zamana nasıl yenik düştüğü de dillendiriliyor. Birlikte ağlayamamak, artık birbirine güvenmemektir, mesajını veriyor bize yazar. (Şimdi itiraz edeceksiniz evlilik programlarında herkes ağlıyor diye. Ben de ‘peki’ diyeceğim, öylesine. Hem diziler de var elbette).
2017’nin yitik zamanı
Emel Kayın, kitabında, yalnız kentlerin yalnız insanlarının ıssız hüzünlerini anlatıyor. Hiç kuşku yok ki 2017’nin yitik zamanı, 80’lere göre (bile) çok daha kanırtıcı bir savrulma demek.
Neden mi? Kayın’ın satırlarını takip etmekte fayda var:
‘Kentte zaman yitmişti ama kimse zamanın yittiğinin farkında değildi. Şimdiki zamanın, tüm zamanın neresinde durduğu bilinmiyordu. Nereden gelinip nereye gidildiğini hatırlayan yoktu. Her şey, her yer öylesine birbirinin aynıydı ki başka zamanın izleriyle kıyaslamak mümkün olmadığından hangi zamanda olunduğunu anlamak imkansızdı.’
Başka can yakan bir gerçek daha vardı (var): Onu da yine Kayın’ın sözleriyle aktarayım:
‘Zamanla geç yüzleşenler, her şey gibi ona da egemen olmaları gerektiğine inanıyorlardı. Her şey aynılaştığında farklılıklar yüzünden huzursuz olmaları da gerekmeyecekti.’
Ancak bu hiç kuşku yok ki yeni kargaşalar, yeni kayıplar ve yeni unutuşlar demekti. O halde ne yapmalıydık da zamanı tozlarından arındırmalı, savaşa değil yaşama, silahlara değil barışa, geçmişe değil şimdiki zamana, kısacası korkularımıza değil kendimize güvenmeliydik?
‘Bu mücadele, öncekinden daha zorlu olacaktı çünkü zamanın uzun akışının içinde biriktirdiği katmanlar aynılaştırılacak olursa kent yitik zamanını bu kez sonsuza değin bulamayacaktı.’
***
Duyurumuzu da yapalım: 15. Filmmor Kadın Filmleri Festivali, 11-18 Mart’ta İstanbul’da, ardından Adana, Bodrum, Çanakkale, Giresun, Mersin ve İzmir’de seyirciyle buluşacak.
Bu yıl tüm etkinlikler ücretsiz. Festivalin onur konuğu ise ünlü yönetmen DeepaMehta. (www.filmmor.org)