Türkiye! Tecavüzcüleri alkışlama!

Evet, böyle bir başlık koydum bugünkü yazıma, çünkü çok önemli bir dava için yazıyorum. Bir toplu tecavüz davası. Mağdur 14 yaşındaki bir kız çocuğu. En azından mağdur olması gerekirken bir de baktık ki daha ilk celsede işin rengi değişmiş, mağdur ‘tecavüzcüler’ olmuş! Doğru okudunuz. Daha ilk celsede 34 sanık, ailelerinin tezahüratları eşliğinde serbest bırakıldı, bu işe en başından çanak tutanlar ise bütün yüzsüzlükleriyle aramızda dolaşmaya devam etti. Böylece hukuk sistemimiz ne kadar ‘yansız’ ve ‘eşitlikten yana’ olduğunu bir kez daha bize kanıtlamış oldu.

Nasılsa gerçek suçlu bulunmuştu!

Bu davanın tek başına seyri bile Türkiye’nin bu konudaki savruluşunu, kirliliğini, namus ve ahlak kavramlarının nelere denk düştüğünü göstermesi açısından çok önemli ipuçları taşıyor. 14 yaşındaki bir kız ‘çocuğu’nun haklarının nasıl ihlal edildiğini, adına hukuk dediğimiz sistemin bu tür konularda nasıl ağaca çıktığını göstermesi açısından çok kritik bir dava bu.

Bir emniyet teşkilatı düşününüz ki bu teşkilatın halkla ilişkiler müdürü 14 yaşındaki bir kız çocuğunu kandırarak ‘mesleğini’ icra etsin. Dahası olay patladıktan sonra gözaltına alınır alınmaz serbest bırakılsın. Evet bu işin içinde polisler var. Böyle olunca da tahmin edin bakalım suçlu kim oluyor?

Kim olacak!

Elbette tecavüze uğrayan!

Davanın sarkan birçok ama birçok yeri var. Ancak benim açımdan en can alıcı yeri burası. Hukuk sistemimizin buradaki iki yüzlülüğü ve teslimiyeti affedilecek gibi değil. Bugün buna göz yumabilen bir kurallar bütünlüğü yarın her şeye göz yumabilir. ölçü, denge, adalet dediğimiz her şey tümden şaşabilir.

Diyeceksiniz ki ‘dava devam ediyor’. Ancak tecavüzcülerin ilk etapta serbest bırakılmalarının verdiği üstü kapalı mesaj bile insanın içini burkmaya yetiyor.

Bu konuda sevindiğim tek şey bir grup kadın gazetecinin ortak bir bildirgeyle bu davaya sahip çıkmasıdır. Belki böylece caydırıcı olmak yerine mağdurun aleyhine korkunç kararlar veren erkek egemen yargının hepimizi dehşete düşürmeye devam etmesine engel olmak mümkün olabilecek. Belki o zaman suç kavramını farklı boyutlarda masaya yatırabileceğiz ve yüzleşmemiz gereken neyse onunla yüzleşebileceğiz.

Bu bildirgeye imzalarını koyan meslektaşlarımızın adını anmak istiyorum: Burcu Karakaş, Mine Tuduk, Müjgan Halis, Nilay Vardar, çiçek Tahaoğlu, Elif İnce, Selin Asker, Semra Pelek, Burcu Aktaş, Ezgi Başaran, Melis Apaydın, Burcu Aydındağ, Fersun Yelken, Miraç Zeynep özkartal, Pınar Aktaş, öznur Turalıoğlu, Zeynep Karamustafa, Umay Aktaş Salman, Nazan özcan, Evrim Kepenek, Kübra Akalın, Pınar Yurtsever, öznur Kaymak, Ceyda Ulukaya, Arzu Demir, Ruken Tuncel, Bahar çuhadar, Elif Ekinci, Gülşah İnce, Ayça Söylemez, Bilge Eser…

Vicdanları ve kalemleriyle bu ve benzeri davaların yanında olduklarını söylüyorlar.

çok önemli bir iş yapıyorlar. Sağ olsunlar.