Üçüncü Dil

Yazarlığı kadar insanlığıyla da meftunu olduğum Oya Baydar telefonun öteki ucunda bir grup kadın olarak Cizre’ye gideceklerini söyledi. Eğer geçen Perşembe günü dersim olmasaydı, sanırım onlarla olacaktım. Sonrasında oraya giden arkadaşların yazdıkları ve gönderdikleri fotoğraflarla ‘sivillere’ zarar verilmediği yönünde yaratılan algının ne kadar da havada uçuştuğunu gördük. Kadın acılarının yine o coğrafyaya asılı kalan sessiz çığlıklarına dolaylı olarak tanıklık etmek bile iç burkucuydu.

Gelelim İstanbul’da kalma nedenime. Bilgi Üniversitesi’nde genç arkadaşlarımla ‘yeniden’ buluştum. İlk dersin onuruna, onlarla Onat Kutlar’ın ‘Çevirmen’ adlı denemesini paylaştım. Denemeden önce, Onat Kutlar’ı tanıyıp tanımadıklarını sorduğumda koca amfiden ses çıkmadı. Bunun üzerine onlara biraz İshak’tan, biraz Bahar İsyancıdır’dan bahsettim. Dahası onu, Türkiye’nin bu nadide yazarını  teröre kurban verdiğimizi de anlattım. Hatırlanacağı gibi Onat Kutlar, o zamanki The Marmara’nın pastanesinde otururken, PKK’nın kafeye koyduğu bir bombayla yaşamını yitirmişti. Sadece onu değil, Yasemin Cebenoyan’ı da yitirmiştik.
Düşünsenize, yaşamınızı barışa adamışsınız; yaşam sizin için eşitlik, çoğulluk ve demokrasiye, halkların zulüm görmemesine dair bir kurgu  iken, bu kurgu kör bir bombanın acımasızlığıyla lime lime oluveriyor! Hayatınızı diyaloğa, sanatın ahengine, kültüre adamışsınız ve birden bir bomba bunu paramparça ediyor…
Bu noktada hatırlamak elzem. Onat Kutlar’ın ‘Çevirmen’ denemesi muazzamdır. Bize orada üçüncü bir dilden bahseder Kutlar. Birbirini anlamayan insanların aynı dili konuşurken ‘bile’ nasıl ayrı bir dil konuşuyormuşçasına birbirlerine uzak düştüğünü anlatır. Yine aynı dili kullanırken insanların düştükleri kavram kargaşası ve karmaşasına değinir. Örneğin özgürlük ya da sıradan bir masa sözcüğünün insanlar için nasıl farklılıklar arz ettiğinden bahseder. Ve sonrasında insanlar arasındaki bu kopukluğu giderecek bir ‘çevirmen’ ruhuna temas eder. Bu çevirmen, aynı dili konuştukları savlanan insanlar arasındaki bu kargaşayı önleyecek olan ‘dilin’ kahramanıdır. Bir üçüncü dildir bu!
Özgürlük örneğini verdik, oradan devam edelim; bu ‘üçüncü’ dil, örneğin özgürlüğün aslında ne demek olduğunu anlatır iki tarafa da. Bunun sağa sola çekilerek ya da eğip bükülerek oluşturulamayacağından bahseder. Ortada uçuşan kavram kargaşasını ve bunun yarattığı yaraları onarmaya kadirdir.
Ya barış?
Onat Kutlar, denemesinde barışa referans vermez ama bence aynı izlek burada da söz konusudur. Barış, şu aralar en çok başımızı ağrıtan sözcük. Ancak şu son tanık olduklarımızda ne devlet güçleri ne de PKK barışın gerçek anlamını temsil ediyor. Savaşarak ve silahla  barışın elde edileceğine dair çok yanlış bir algının kurbanı olduğumuz bu günlerde, barışın aslında ne demek olduğunu ve ne olmadığını anlatacak ‘çevirmenler’e çok ihtiyacımız var.
Hiç kuşku yok ki kadın dilinin, barışa uzanan sözcükleri burada çok nitelikli bir rol oynuyor. Köprüler kurmak adına bu dilin önündeki çeviriyi çok iyi yapması gelecek günler için çok net bir teminat olabilir. Bu dilin, devlet şiddeti kadar PKK şiddetine aynı mesafeyi koyabilmesi ise toplumda gerçek barışın sağlanmasında esastır. Şiddet konusu devreye girdiğinde kimsenin masum olamayacağı gerçeğinin altını kalın kalın çizmelidir, kadın dili. Ve bunu her iki tarafa da net bir dille hatırlatabilmelidir.