Yakın bir zamanda

Yeni felaket senaryolarımız hazır: “Yarından Sonra” küresel ısınma tehditi bizi bekliyor olacak. Muhtemelen böyledir. Zaten kafamı kurcalayan nokta bu değil. 1970’li yıllarda bu türden senaryoları beyazperde aracılığıyla, Doğa’nın hükümranlığı biçiminde bize sunan Batı, benzeri bir tiradla yine karşımıza çıkıyor. Çıksın. O özverili Amerikalı kurtarıcıyı, o hayli mahsun, yakışıklı, tedbirli, geçmişinde falso diye olsa olsa kırık bir aşk hikayesi bulunan o anlayışlının tekini biz zaten tanıyorduk. “Adamlar neler yapmış, her şeyin başı para!” diyerek iç geçirdiğimiz o görsel efektleri de.

O zaman neyi bekleyebilirdik?

Bu hikayelere karnı tok bir seyircinin perdeye çürük yumurta atmasını mı? Ya da seyirci koltuğuna çöküp kalmış bir halde “kardeşim senin anlattığın böyle bir yarına bizler ne kadar haiziz?” diye sormasını mı? Yoksa, “Allahaşkına sen 125 milyonluk bütçene yaslan, ama beni n’olur rahat bırak artık” deyip içlenmesini mi? Bir ihtimal, biraz bilgiççe ve haddini bilmeyerek şu çıkarsamayı yapmasını mı: “Senin korkularına gizlediğin yarın adlı o oyuncak, benim gibilerin tereddütlü dünü, hummalı bugünüdür…”

Böyle olsaydı…. Ama değil. Yarın ve sonrası hayatlarımız için bir nesne artık, elimizi uzattıkça sırra kadem basan.  Bu yüzden de manaları kendinde toplamış olan. Ne yazık ki  nesnenin yegane cazibe haline geldiği tutsaklarız hepimiz. O ciddi, ketum filmin tanıtım cümlelerindeki gibi duruyoruz hayatın içinde: “Yarından Sonra, bugün pek kimselerin önemsemediği küresel ısınma tehlikesine dünyanın dikkatini çekebilmek açısından çok önemli bir film.”

Yarından sonra… Gelecek zaman, gelecekte olan, bir sonraki, bir sonrakinden bir sonraki, nihayeti, finali… Herbirimiz için çözülemez bulmaca yanı, ele geçirilemezliğindeki haşarılığı, atomlarına ayrılamazlığı, değişimin, hareketin, bilinmezliğin en önemli adreslerinden biri olarak karşımızda sırıtıp duruyor gelecek. Biz onu anlamaya çalıştıkça elimizden kaçıyor, kaçtıkça güzelleşiyor sanki, o ucuz çıkarsamaya tutkallıyor bizi: Kaçan kovalanır. Cazibesini onu tanımlayamayışımızdan alıyor yarın, sonrası, gelecek. Değişimi edebiyete kodlanmış, şımarıyor da şımarıyor.

Yarından sonrasını bilmiyoruz. Sermaye buna bir yön verdiğini düşünüyor -bildiğinden değil. Bu gerçeği -sahiden- biliyor olsaydı, zaten bugün hepimiz geleceği ele geçirmiştik.

Evet, evet bu filmi önemsemeliyiz. Hem de şimdi, hemen, derhal. Bu ve bunun gibi zinciri halkalarından menkul bütün epizodları, felaket senaryolarını, aşk tragedyalarını vb. Günlük hafızamızı, bırakalım felaket habercisi olan -ve olmayan- gelecek senaryoları süslesin. Sırrı ele geçirme anına kadar… Sonrası, geleceği yeniden kodlayacak, geleceği yeniden nesneleştirecek yeni sırlı senaryoların işidir.

Sır… Suniliğin biricik adresidir ve ne yalan söyleyelim, önemlidir.

Varsın yarından sonrası küresel ısınma tehdidiyle bizi sarmallasın şimdi, bugünün sahici cehenneminden ancak böylesi dev bütçeli bir senaryoyla yırtabiliriz  -şimdilik!