Yasağım yasaksın yasak…

2012 geliyor. ülkeme

bakıyorum. Formül pek ama pek yalın.

Yasam: Yasakları korumak! Hatta mümkün olan her yerde yeni yasaklar, korkular, endişeler yaratmak.

İçişleri Bakanı’nın yaptığı konuşmayı duydunuz herhalde!

***

Pazar günü Aslı Tohumcu ile konuştum telefonda. Sesinin tınısı o günden beri aklımda. Tesadüf müdür bilinmez Aslı’nın telefondaki endişeli sesini düşünüp durduğum sırada okudum bakanın beyanlarını. Başta inanamadım. Ardından Aslı’nın telefondaki sesi bakanın sanata, sanatçıya, yazara tavrıyla çok netleşti kafamda. ülkeye sirayet eden genel tutumu bir kez daha somut bir biçimde gördüm: İşine gelmeyeni karalayacaksın. Bir içişleri bakanının sanata bakış açısı buysa bu bakış açısının topluma yayılışı nasıl olabilir ki!

Aslı Tohumcu’nun daha önce okunması önerilen kitabı (Abis) okullardan toplatılıyor. Birtakım çevreler tarafından pornografik bulunduğu için. Başta yazmak istemedim. Kurgulanmış bir kitabın ülkemde hâlâ yasaklanabilir olması, yasaklanması bana çok ağır geliyor. Beğenmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz, hatta protesto bile edebilirsiniz ama yasaklamak, damgalamak, hedef göstermek bambaşka bir şey!

Aslı’nın telefonundan sonra bir süre volta attım odada.

Şunu kabul etmek istemiyorum artık: “Ne hazin ki geçmişte kitapları yasaklanan, yasaklanmak ne kelime, kitapları yakılan bir ülkenin insanlarıyız bizler. Devraldığımız miras bu! Eh idare edeceğiz…”

Bu yüzden mi içinden cımbızla seçilen sözcüklerinden ötürü aforoz edilen bir kitabın abisinin içine düşeceğiz? O abisin içinde yitirdiklerimiz neler olacak peki? Gelecek kuşaklara ne anlatacağız? “Yazarları sansürlenen bir ülkede yaşıyorsun kızım, oğlum. Ona göre tedbirli ol. Her şeyden kork. Sisteme yaltaklan. Kitap okuma. Popüler yarışmaları seyret. Zevzekçe zaman geçir. Hiçbir şey sorma, sorgulama. Dikkat etme, düşünme, yoğunlaşma. Doğru yol budur.”

Bu yüzden mi İçişleri Bakanı’nın yeni “hedefi”ni makul karşılamak durumunda kalacağız? Ne demişti Bakan İdris Naim Şahin, hatırlayalım: “Arka bahçe dernektir. Eğitim merkezidir. Güzelleştirme derneğidir, düşünce üretme merkezidir. üniversitede bir kürsüdür. Bir sivil toplum kuruluşudur.”

Hatta bakanımız bu konuda ‘çok geniş’ bir perspektiften bakıyor olup bitenlere: “Ne diyorlarsa tersine çevirmek lazım. Ben böyle buldum niyetlerini, dünyalarını, ne olduğunu” diyor. Ve şaşkınlık uyandıracak biçimde çok net:

“İyi diyorlarsa kötü, kötü

diyorlarsa iyidir, demokrasi diyorlarsa zulüm, sevgi diyorlarsa nefret vardır. Ne diyorlarsa tersidir. Tersi,

onların düzüdür.”

Bakan kısaca, sanatçılara güvenemeyeceğimizi söylüyor. Söylüyor söylemesine de yazar ve sanatçıların asıl işlerinin güven telkin etmek değil güven dolu bir ortamda “yaratmak” olduğunu unutmuş sanki. Bir husus daha var elbette. Keşke sayın bakan “güven”in ne olduğunu, “iyi”nin ve “kötü”nün ne olduğunu, kimler tarafından tanımlandığını da söylese, o zaman yüreklerimize ne kadar su serpecek, hem de ne kadar! Bu arada ifade ettiği tersle düzün de ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Ters olmak iktidarın diliyle konuşmamak mı? Düz olmak iktidara yaltaklanmak mı? Aklar ve karalar mı demek istiyor bakan? Aklar kim, karalar kim, bir de bunu söylese ya. Kime göre aklar, kime göre karalar?

Bakan yazarların, sanatçıların ipiyle kuyuya inilemeyeceğini ima ediyor

Peki ya siyasetçiler?

Onların ipiyle inilecek kuyu hangisidir?

öyle bir kuyu vardı da bugüne kadar biz mi farkında olamadık?

O iple inilen bir kuyu varsa da adı muhtemelen Akkuyu’dur. Mersin’dedir ve ölüm saçmak için programlanmak istenmektedir.

Ha bir de yargısız infaz kuyuları var elbette. Sayın bakan hiçbir yazar ve sanatçının hayatında kimsecikleri o kuyulara itmeyeceğini, itemeyeceğini de ima edebilseydi keşke!

Ah bu yazarlar, sanatçılar.

“Demokrasi derken zulüm derler” diyor bakan.

Ama ne tuhaf. Bugüne kadar dünya üzerinde yazdıklarıyla insanları ölüme gönderen, savaşlar başlatan, katliamlar yapanlar yazarlar, şairler ya da sanatçılar değil. Toplu katliamlar yapan, şiddeti meşrulaştıran onlar değil. (Kim acaba?)

Sanatçılar, yazarlar, şairler. Merak etmeyin sayın bakan. Arka bahçe onların değil. İşin esası ön bahçe de onların hiç olmadı.

Ama galiba bu yüzden en çok çekinilenler de hep onlar oldu. Abis’in içindeki hakikati yansıtan ses oldukları için.

Benden söylemesi: O derin çukurun, başka bir deyişle abisin dibi ne zamandır çürük yumurta kokuyor.