Yel, Kum ve Yıldızlar

Yele kapılıp gitmiştik. Sohbetlerimiz ‘bu kaçıncı deli yel?’ diye başlıyor ve araya uzun sessizlikler giriyordu.

Everest Yayın Yönetmeni Cem İleri, son dakikada elime tutuşturdu onu. Tahsin Yücel’in yetkin çevirisiyle bir Antoine de Saint-Exupéry kitabıydı bu. Yel, Kum ve Yıldızlar.
‘Neden olmasın?’ dedim. ‘Şu ara Küçük Prens’in posta pilotu yazarına yer vermeyeceğim de kime yer vereceğim?’
Kitap yapacağını yaptı ve geçen haftadan beri ülkeyi girdabına almış fırtınanın içinden zihnimi çekip aldı. Berrak sayılabilecek bir sahnenin ortasına vardım, iyi kötü.
Kazalar ve direniş yolu
Benden söylemesi. Çölde uçağıyla bir kaza yaptıktan sonra telsizcisiyle kala kalan Saint-Exupéry’nin yaşama tutunma macerası (inadı da diyebiliriz) şu aralar birçoğumuza iyi gelebilecek ipuçları taşıyor. Ne mi onlar? Saint-Exupéry’ye sözü bırakayım:
‘Dünya bize kendi hakkımızda bütün kitapların öğrettiğinden daha fazlasını öğretir. Çünkü direnir bize. İnsan engelle boy ölçüştüğü zaman tanır kendini.’
Çölde kaza yaptıktan sonra bu yalın gerçekle, susuz bir biçimde burun buruna geliyor yazar. Kendini ve sınırlarını net bir biçimde görüyor. Ölümü düşündüğü sırada ise hemen hemen bütün satırlarına sinmiş olan o devasa yaşam aşkının bir direnişe dönüşmesini ve yaşama nasıl tutunduğunu anlatıyor bize. Gizliden gizliye dünyayla girdiği mücadelede kazandığı zaferse ona, az buz değil, geri kalan ömrünü veriyor! Ömür bu, dile kolay. Bunu ise çöllere, uçmaya, yeryüzüne, ağaçlara, insana ve hele hele özgürlüğe duyduğu aşk ile yaptığı çok ortada. Ve sonunda direnmenin bu sözcükleri saran bir tutkuyla güçlendiğini anlıyor.
Düşünüyorum. Bu sözcükleri arka arkaya sıraladığınızda, oluşturduğunuz liste, ‘IŞID, savaş uçakları, müdahale’ vb. yanında esamisi okunmayacak etkisiz bir sıralama anlamına gelebilir! Öyle ya, içinden petrol çıkmadığı müddetçe kim ne yapsın çöle tutkuyu! Ağaçları köprü yapmak için biçen bir zihniyet için nedir ki ağaç? Yeryüzüne aşk mı? Buna da çok rahat hıh, diyebilir kimileri. Ve kendilerince buldukları o önemli ve iktidar katında kıdem vaat eden sözcüklerine, iktidarı kollayıcı bir vaziyette sinik sinik yapışabilirler.
Yapışsınlar. Onlara sözüm yok zaten.
Sözüm daha çok bu dünyayı gerçekten değiştirmek isteyenlere benim. Onlarsa kendilerini biliyor. Bu yüzden onlara ‘Yel, Kum ve Yıldızlar’ı hararetle öneriyorum. Sadece bir nefes alma kitabı olarak değil, bir ‘yeniden’ anlama ve hatırlama kitabı olarak da. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını yeri gelmişken fark etmek, yaşam yakıtıyla, gerekirse bir havacı gibi, gerçek tehlikeleri (ve müjdeleri de) belli bir objektiften, kimilerinden daha önce sezebilmek için. En olmadık rastlantılara hazırlıklı olabilmek ve ne olursa olsun devam edebilmek için. Özetlersek şöyle:
‘Yolculuk mutlu bir yolculuk bile olsa, kendi küçük yolunda bir yerlerde uçmakta olan pilot, basit bir görüntü görmekle kalmaz. Yerin ve göğün bu renkleri, denizin üstünde yel izleri, alacakaranlığın bu altın rengi bulutları karşısında hayranlık duymaz, inceler onları. Toprağında dolaşıp da binlerce belirtiden hareketle baharın yaklaşmasını, don tehlikesini, yağmur muştusunu önceden sezen köylü gibi, mesleğinin ustası pilot da karın belirtilerini, sisin belirtilerini, mutlu gecenin belirtilerini görür.’
Şu aralar etraftaki deli yelin kalabalık bir tasayla sizi sardığı bir dönemdeyseniz, okuyun bu satırları. İyi gelecek.